16 Kasım 2014 Pazar

BİR NEFES HUZUR BALLIKAYALAR-YIKIK DEĞİRMEN-KEMİKLİ MAĞARA-HACILLI ŞELALESİ-İNKESE MAĞARASI-SUÇIKAN MAĞARASI TREKKİNG


Yaklaşık iki yıllık verdiğim aradan sonra sürekli trekkinge gitmek isteyip bir türlü denk gelmezken ve sürekli iç geçirerek dağlar beni çağırıyor derken evren sesimi duydu sanırım ve bana arkadaşım Mehpare'den aracılığıyla bir davet gönderdi. Uzun aradan sonra çok uzun yürüyüşle başlayamayacağım için önce parkuru inceledim. Parkur güzel, uzunluk ilk başlangıç için ideal, sağolsun Uzaklar Derinler grubunun kurucusu Mete'ninde işlerimi organize edemezsem son dakika iptal etmek zorunda kalabilirim dememe rağmen beni idare etmesi, birde arkadaş daveti olunca tüm şartlar zorlanarak bu hafta Şile Hacıllı parkurunda yürümeye karar verdim. Üstüne ; neredeyse 10 yıldır görüşemediğim arkadaşım Şükrü'nünde face'ten etkiliğe katıldığımı görüp bende geliyorum demeside  artık bu geziye gitmem gerektiğiyle ilgili son işaret oldu. Sanırım bu gezi bana çok iyi gelecek. :)


İstanbul'dan Hacıllı köyü yaklaşık 100 km uzaklıkta.
Yer : Şile-Hacıllı
Başlangıç Noktası : Hacıllı Köyü
Bitiş Noktası : Hacıllı Köyü
Parkur Uzunluğu : 14-16 km
Ortalama Yürüyüş Süresi : 7-8 Saat
Parkur Durumu : Orman İçi, dere kenarı ( Yumuşak bir parkurdur ) Zorluk Derecesi : Orta Zor

PARKUR
Ballıkayalar -Yıkık Değirmen -Kemikli Mağara-Hacıllı Şelalesi-  İnkese Mağarası - Suçıkan Mağarası

Sabah 06:30 da Mecidiyeköy Teknosa önünden biniyorum araca. Daha sonra tüm duraklardan katılımcıların tümü toparlandıktan sonra araçta tanışma faslının ardından Şile yolu üzerinde bulunan Öznurun yerinde kahvaltı molası veriyoruz. Çay ve taze açılmış gözleme eşliğinde kahvaltımızı yapıyoruz. Ben daha önce dayanamayıp yanımdaki sandwichi yediğim için gözleme yiyemiyorum ama Şükrü'den tırtıkladığım kadarının tadı damağımda kaldı. Bol malzemeli patatesli kaşarlı gözleme gerçekten güzeldi.


















Kahvaltının ardından yolumuza devam edip Hacıllı köyüne varıyoruz. Hacıllı köyü odun kömürü yapımıyla geçiniyor. Bizde odun kömürü yapan köylüden bilgi alıyoruz. 

"Biyolojik kömür", veya bilinen adıyla "mangal kömürü"; odunsu artıkların oksijensiz ortamda ısıl işlemle kömürleştirilmiş şekli. Odun kömürü yada bizim bildiğimiz şekliyle mangal kömürü meşe, gürgen ve gökçe ağacından yapılıyormuş. Özellikle gökçe ağacından yapılan nargile kömürü olarak kullanılıyormuş. Gruptaki arkadaşımız gökçe aaaa ben bir ağaçmışım nargile kömürü olacakmışım deyip espriyi patlatınca tüm gezi boyunca kendisine nargile kömürü denmesinede ortam hazırlamış oldu. 

 Her yıl odun kömürü üretimi için devlet köylülere bir hak veriyor bir alan gösteriyormuş. Köylülerde bu alanı kendi aralarında paylaşıp parselleyip daha sonra ordaki ağaçları kesip kömür yapacakları yere getiriyorlar. İlk iş olarak bu ağaçların temizlenmesi ve kubbe haline gelebilecek şekilde aynı ebatlarda kesilmesi gerekiyor. kubbeyi oluşturmadan önce en ortasına çalılardan oluşan bir temel yapıp bu temelinin etrafına nizami olarak bu odunları dizmeleri gerekiyor.  İlk fotoğrafta görünün süpürgeye benzeyen çalılar ortaya konulan temeli oluşturuyor.









Bu dizme sırasında ortadaki temeli ateşleyebilecek birde ara bırakılıyor. Odun dizme işlemi bittikten sonra bırakılan aradan yaptıkları meşale ile odunlar tutuşturuluyor. 







Yanmaya başlayan odun tepeciği gece gündüz 1 hafta boyunca yanıyormuş ve odunların içten yanmasını ve hava almasını önlemek için ise üzeri toprakla örtülüyor. Yanma işlemi bittikten sonra ise oluşan kömürler ayıklanıp satışa sunuluyor. Yanma sorasında gece gündüz başında nöbet tutuyorlarmış hava alıp tutuşursa bütün emek boşuna gidiyor tüm odunlar yanıyormuş çünkü onun için işlem bayağı meşakkatli ve mesai isteyen bir iş. Bütün bu emeğin sonunda ise oluşan kömür 1 ton civarında oluyormuş ve aşağı yukarı bin TL geçiyormuş ellerine.









Mangal kömürü yapımı hakkında verdikleri bilgiden dolayı teşekkür edip ayrılıyor yolun karşısında bulunan çimenlikte önce gruptaki Yoga öğretmeni Asuman arkadaşımızın liderliğinde 10 dakikalık esneme hareketleri ile vücudumuzu esnetiyoruz daha sonrada Mete'nin önderliğindeki 10 dakikalık nefes terapisi ile vücudumuzda bütün hafta boyunca biriken stresten arınıyor rahatlıyoruz. 



















Hacıllı köyü merkezine uğrayıp su ve yürüyüşte tüketmek için alışverişimizi yapıyoruz. Bu arada saatimiz 12:00 oluyor.

Hacıllı Köyünün Ballıkayalar çıkışından çıkıp Ballıkaya’ lara varıyoruz. Ballıkayalar vadisinin uzunluğu 1.5 kilometre genişliği ise 50-80 metre arasında değişmektedir. Vadinin yüksekliği kuzeyden 5 ile 10 metre arasında başlayıp, güneyde vadinin yüksekliği 80-100 metre arasına kadar çıkmaktadır. Ballıkayalar vadisi kuzeyden güneye vadi içerisinden akan Ballıkaya Deresi ve Depremler sonucu kireçtaşlarının oyulması ile oluşmuştur. Vadi içerisine irili ufaklı göller, şelaleler mevcut. Havzanın tamamına yayılmış maki ve pseudomaki florası görülür. Bölgede atmaca, alaca karga, hüthüt tarla kuşu, bülbül kuşu, çakal, tilki, tavşan, domuz, köstebeğe tabiat parkı içerisinde rastlanmaktadır. Bu özelliğinin korunması ve amacıyla 1847 hektarlık bölümü 1995 yılında Tabiat Parkı olarak ayrılmış.

Kanyon ismini arıların Trias kireç taşlarının çatlaklarını kovan olarak kullanıp bal yapmalarından almış. Zamanla bölge, bal mağaraları, ballı mağaralar, bal kayaları, ballıkayalar olarak farklı şekillerde anılmaya başlamış. 
























Ballıkayalar manzaralı rotamızı izliyor ilk olarak yıkık değirmene varıyoruz. Eskiden köyde faal olarak çalışan ancak nehrin yükselmesi ile birlikte büyük çoğunluğunu nehrin götürdüğü yıkılan değirmenden kalanları görüyor ve rotamıza devam ediyoruz. 




Bir sonraki durağımız Kemikli mağara 1991 yılında Hacıllı’da görev yapan bir öğretmen tarafından gezerken şans eseri bulunan bir mağara.Yöre halkının Kemikli Mağara demesinin sebebi yapılan araştırmalarda Bizans Döneminden kalma bir zindan olduğu yönünde görüşler olması. Çünkü yaklaşık 260 metre derinliğinde ki mağara da insan kemiklerine rastlanmış.Fakat mağara girişi küçük ve gezilmeye pek müsait değil. Bizde girişinden bir bakıp rotamıza devam ediyoruz. 










































Rotamıza devam edip dere kenarını takiben güzel manzara ve dere sesi eşliğinde yürüyüşle maden ocağının kenarından orman içine çıkarak sonbaharın bize sunduğu ağaçların sarısını,kırmızısını,kahvesini,yeşilini izleyerek İnkese Mağarasına ve Hacıllı Şelalesine varıyoruz. 
İnkese Mağarası : Sortullu köyünün 1.5 km. güneyinde hacıllı köyünün 3 km. kuzeybatısında F23-d3 paftada 355 m. Uzunluğunda kollarıyla 500 m.yi bulan bir mağara -80 m. Derinliğe ulaşan yatay bir mağara. İnkese Mağarasının içinden akan su 400 metrelik bir yol ile yeraltından Suçıkan Mağarasına ulaşıyormuş. Biz mağara ve Hacıllı şelalesi manzaralı öğle yemeğimizi yemek için mola veriyoruz. 
















































Karnımızı doyurup fotoğraflarımızı çektikten sonra rotamıza devam ederek Suçıkan Mağarasına geliyoruz. Mağaranın girişinden çıkan suyun kenarından mağaraya girerek yaklaşık 30 metre kadar içine girip tavanda asılı yarasaları seyrediyor ve mağaradan çıkıyoruz. Artık hava karardı rotamızı tamamlamak üzer Hacıllı köyüne doğru yola çıkıyoruz. 



















































Kafalarımızda ve ellerimizde fenerlerle köy yoluna çıkıyor ve yolda ışık saçan ateşböcekleri gibi ıssız ve ışıksız yollarda sohbet muhabbetle Hacıllı köyüne varıyor köy kahvesinde çaylarımızı yudumluyoruz.





Artık geri dönüş vakti aracımıza biniyor eeee buraya kadar gelmişken Şile'de taze balık yemeden dönülmez deyip Şile marinaya iniyor demirlemiş teknelerden birini gözümüze kestiriyoruz. Şansımıza teknede fasılda var. Eeee bu kadar keyifli bir yürüyüş bu kadar keyiflede bitmeliydi. Fasıl eşliğinde balık,salata ve kalamarlarımızı yiyor karnımızı doyuruyoruz. 

Hamsi tava gerçekten çok güzeldi, kalamar idare eder, salata zaten balığın yanında olmazsa olmaz. Fiyatlarıda makul Kalamar 15 TL, Hamsi 13 TL, Salata 10 TL 




Tekneden inerken birde tekne sahibinin sürprizi ikramıyla karşılaşıyoruz teknenin orta yerinde kurulmuş soba üstündeki kestanelerle. Fasıl grubunun bize uğurlama parçası roman havası eşliğinde kestanelerden birkaç tane alıp aracımıza biniyor ve saat 23:00 te İstanbula varıyoruz. 

Uzun süreden sonra kendime ayırdığım nadir günlerden biri oldu güzel bir grupla gezdim eğlendim. Yıllardır görmediğim arkadaşım Şükrü ile geçmişe gittim 10 yılda hiçbir şey değişmemiş, Oktayla ve diğer yeni tanıdığım arkadaşlarla ettiğimiz sohbetler, Semra'nın kayalık alanda düşmesi ve kafasını vurmasına rağmen gülen yüzü, Mete'nin ve ardcımız Murat'ın fotoğraf çekerken gösterdiği sabır hepsi bir araya gelince güzel bir gün daha hafızalarda yer edecek, stresli sadece ve sadece çalışarak geçen günlere verilmiş ara .

Bugünü yaşamama vesile olan Mehpareye teşekkürler......
Bir başka parkurda görüşmek üzere.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder