12 Ekim 2013 Cumartesi

RUHUMDAKİ HUZURUN ŞEHRİ ENDÜLÜS'ÜN İŞBİLİYESİ VE GELİNİ İSPANYA'NIN SEVİLLA'SI


 Barcelona’da aldığımız 3 günlük toplu taşıma biletimiz biteceği ve sabah 06:10 da uçağımız olduğu ve gece gidiş sıkıntılı olmasın diye gece son otobüse binip havaalanına gelip demir koltukların üzerinde geçirdiğimiz sabahlama maceramızdan sonra sabah saat 04:30 da açılan Rynair kontuarına biletlerimizi (online check-in yapmış olmamıza rağmen tekrar onay veriyorlar ) onaylatıp, uçağa bineceğimiz kapıya gidiyoruz. Havaalanında sabahlamak riskli mi? derseniz biz bir risk görmedik tam tersi etrafta güvenlik görevlileri olduğu için ve bizim gibi başka sabahlayanlarda olduğu için hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadık. Sadece dikkat edilmesi gereken uyurken bir şeylerinizi çaldırmamak. Onuda biz dönüşümlü uyuduğumuz için zaten çözdük.



Uçağa binerken bagaj uyum ve kilo kontrolü yapılıyor nihayet uçaktayız. 1.50 saatlik yolculuk sonrası saat 08.00 de Sevilla havaalanına iniyoruz burası Endülüs bölgesindeki ilk şehrimiz.

Gözümüze kestirdiğimiz ilk kişiye merkeze nasıl gideceğimizi soruyoruz tek otobüs olduğunu söylüyorlar hemen kapıdan çıkınca solda otobüs durağı var. Otobüs durağına gidip otobüs bekliyoruz. 10 dk sonra gelen otobüse biniyoruz burada bileti otobüste alabiliyorsunuz ücreti şoföre veriyorsunuz ve fişinizi alıyorsunuz. Bizde 4 € vererek otobüse biniyoruz ve fişimizi alıyoruz. Şoföre adresi gösterip nasıl gideceğimizi soruyoruz ingilizce bilmiyorlar herşeye ispanyolca cevap veriyorlar ama ne dediğimizi anlıyorlar şoför bizi San Sebastian durağında indiriyor ve C1 hattına binmemizi söyleyip elimize bir harita tutuşturuyor. Durakta bekleyen C1 numaralı otobüse biniyor 1.40 € ödüyor ve şoförede adresi gösteriyoruz. Yaklaşık 1 saat kadar şehir içinde yol gidiyoruz ve öyle yerlere geliyoruzki Funda ile birbirimize bakıp acaba yanlış yerden mi hostel rezervasyonu yaptık şehirden uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz diye tedirgin oluyoruz saat 10 civarı otobüs bizi Alameda denen bölgede indiriyor. Birilerine sorarak 10 dk sonra hostelimize ulaşıyoruz.

İlk bakışta hostel dışarıdan iç açıcı görünmüyor gözümüze, saat 12 de check-in olacağını söylüyorlar daha 2 saatimiz var bize gösterilen yerde üzerimizi değiştirip bagajlarımızı emanete bırakıp görevliden bir harita ve gezilebilecek yerler ile ilgili bilgi alıyoruz. Görevli istersek 17 €’ya hop on-hop off alabileceğimizi ama tarihi yerlerin hepsinin maksimum yarım saatlik yürüme mesafesinde olduğunu söyleyince yürümeye karar verip hostelden çıkıyoruz.

Önce kısa kısa biraz bilgi
İspanya resmi adıyla İspanya Krallığı'nın İspanya'da 17 ve Kuzey Afrika'da 2 şehiri kapsayan 19 özerk bölgesi mevcut: Galiçya, Asturyas, Kantabria, Bask Ülkesi, Navarra, Aragon, Katalunya, Valensiya, Balear Adaları, Murcia, Endülüs, Ekstremadura, Kastilya ve Leon, Madrid, Kastilya-La Mancha, La Rioja, Andorra, Ceuta, Melilla


Endülüs İspanyanın güneyinde bulunan özerk bölgesi ve Nüfus bakımından en büyük bölgesi
Resmi Dili : İspanyolca (Endülüs Lehçesi)
Para birimi: Euro (€)
Trafik sağdan akıyor
Dünya bankası verilerine göre İspanya dünyanın en büyük sekizinci ekonomisine sahip
Elektrik Voltajı: 220-230Volt / 50Hz , prizler Türkiye ile aynı
Endülüs şehirleri ; Almeria, Cadiz, Cordoba, Granada, Huelva, Jaen, Malaga, Sevilla




Endülüs bayrağının armasında Nemea Aslanı postuna sarılmış, diğer iki aslanı birbirinden ayıran, iki beyaz sütun arasında duran Herkul ayakta resmedilmiş. Sütunlar yeşil beyaz renkli bir kemerle birbirne bağlanmış ve Latince Kurucu Herkul yazıyormuş. LA HVMANIDAD tüm insanlığı PARA ESPANA ispanyayı
ifade ediyormuş.

Birazda tarihi bilgilere bakalım;

Valiler Dönemi (714-756) Vizigotlar tarafından yönetilen şehir Emevi devleti tarafından Tarık Bin Ziyad’ı Cebelitarık boğazını geçerek İber yarımadasın göndermesi sonucu Vizigot Kralı Rodrigo yenilgiye uğratılmış 750 yılına kadar Emevi devleti tarafından gönderilen valiler tarafından yönetilmiş.

Endülüs Emevileri Dönemi (756-1031) 756 yılında I. Abdurrahman’ın Cordoba’ya gelip Endülüs Emevi devletini kurmuş ve Cordoba’yı başkent yapmış.

Mülûkü't-Tavâif (Beylikler) Dönemi (1031-1090) Endülüs Emevi Devleti'nin son halifesi olan III. Hişam 1031 yılında öldüğünde Endülüs Emevi devleti beyliklere bölünmüş.

Murabıtlar Dönemi (1090-1147) Düzenli bir orduya sahip olan Murabıtlar beyliklere bölünmeleri fırsat bilip İber Yarımadasının Müslüman bölgelerinin nerdeyse tamamını ele geçirmiş.

Muvahhidler Dönemi (1147-1238) Murabıtlar devletini yıkıp onların yerine geçtiler Gırnata (Granada) Sultanlığı (1232-1492) bu dönemde İslam egemenliği sona eriyor ve Müdeccenler ve Moriskolar (1492 - 1610) Dönemi başlıyor 1609 tarihli bir fermanlar 1610-1614 yılları arasındada İspanya Kralı III Felipe Müdeccenleri İspanya’dan kavuyor ve Müslümanlar Endülüs topraklarından siliniyor

Gelelim Sevilla'ya;

Sevilla Endülüs Özerk bölgesinin başkenti,
İspanya'nın dördüncü büyük şehri,
Yeni dünya'ya düzenlenen keşif seferlerinin başlangıç noktası
Sevilla birçok sanatçıyada ilham kaynağı olmuş bir şehir. Cervantes Don Kişot'u Sevilla Hapishanesi'nde yazmış. Carmen (Bizet), Sevilla Berberi (Rossini), İspanyolca adı Don Juan olan Don Giovanni (Mozart) ve Fidelio (Beethoven) bu şehirde geçen operaların en bilinenleri.Bunun nedenini anlayabiliyorum şehrin pozitif enerjisi insanı aşka getiriyor :)  

Buyurun Sevilla'yı özet geçiş you tube'dan bir video:

https://www.youtube.com/watch?v=ZATKM7gHLyU

Bana ilgi çekici gelen araştırmalarım sırasında bulduğum bir bilgide Sevilla'lı İsidore'nin haritası.





















İlk olarak 7.yüzyılda ortaçağ dünya haritası Sevilla'lı İsidore tarafından çizilmiş ve T-O haritası olarak biliniyor . T nin üstü Asya . Ortaçağda cennetin doğuda olduğu düşünülüyormuş . Buna göre haritanın tepesi cennet . T nin aşağı doğru olan Afrika'yı Avrupa'dan ayıran bölümü Akdeniz . T nin üst yatay çizgisinin Avrupa'yı Asya'dan ayıran bölümü Karadeniz ve Don Irmağı . Afrika'yı Asya'dan ayıran bölümü ise Kızıldenizmiş.

İlk hedefimiz Hristiyanlıkta olmazsa olmaz şehrin kutsanması için o şehirde mutlaka bulunması ve Papa tarafından kutsanması gereken katedral.   Avrupada her şehirde mutlaka katedral görürsünüz ve katedral görmekten artık bıkarsınız ama yinede görmeden olmaz :)  Seville Katedraline doğru giderken yol üstünde güzel bir kafe görüyoruz oturup birer kahve içiyoruz 2.40 €. Katedrale doğru ilerlerken Dia marketi görünce hemen dalıyoruz içeri ve biraz elma ve su alıyoruz 2.03 € bunlar bugünkü öğle yemeğimiz:) önceliğimiz her zaman önce gezmek. Katedrale 20 dakika da geze geze gidiyoruz. Seville'deki ilk izlenimler süper etrafta turunç ağaçları var hani bazı şehirler vardır kendinizi orada çok huzurlu hissedersiniz Seville’de bizde aynı duyguları uyandırıyor buranın çok pozitif bir enerjisi var.

Katedral girişi Giralda kulesi ile birlikte 8 €.

Kışın Pazartesi-Cuma arası 11:00-17:00 Yazın 09:30-16:00 Pazar günleri ise 14:30-18:00 saatleri arası ziyaret edilebilir.
Katedral ile ilgili birkaç videoya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=B8Zh4pkgxjI
http://www.youtube.com/watch?v=LPrYEtjdXU0
https://www.youtube.com/watch?v=nX9mfVpGC9c
https://www.youtube.com/watch?v=bIePq0dF50I


Detaylı bilgi için: http://catedraldesevilla.es/ ziyaret edebilirsiniz.






Yanında bulunan ve arşivlerin muhafaza edildiği Lonja binası ile birlikte UNESCO'nun Dünya Kültürel Mirası listesinde bulunan Sevilla Katedrali, Roma'daki San Pietro ve Londra'daki St Paul's katedrallerinden sonra dünyanın üçüncü büyük katedrali. Ama hacim olarak kıyaslandığında dünyanın en büyük katedrali. Hıristiyan dünyasının en büyük dini yapısı olarak İstanbul-Ayasofya geçmekteyken yaklaşık 1000 yıl sürdürdüğü en büyük dini yapı olma özelliğini, bu yapı tamamlandığında yitirmiş.

Katedral 1184-1198 yılları arasında ana cami ve minare olarak, tuğla kullanılarak inşa edilmiş. 1248 yılında Katedral olarak kutsanmış. 1434-1517 yılları arasında ise Gothic bir Katedral olarak batı kısmından taş olarak inşa edilmeye başlanmış.Bitirildiği dönemde Avrupa'nın en büyük katedrali olmuş .23.500 m2 alana sahip olan katedralin Gotic bölümü 126x83 metre ve en yüksek noktası 37 metre.

Santa Maria Katedrali'nin ana bölümü Fransız geç gotik üslubunda inşa edilmiş. İç mekanını Murillo, Zurbarán ve daha başka ressamların tabloları süslüyor

Portakal ağaçlarıyla süslü avlusu ve minareden bozma kulesi Müslümanlardan miras.

Capilla Mayor-Büyük Şapel: Kilise veya Katedrallerde Hristiyan azizlerine adanmış dua edilen sağlı sollu küçük odacıklara şapel deniyor. Rahibin ayini yönettiği bölümün arkasında bulunan mihrap bölümüne ise Altar deniyor.

İsa’nın yaşamından 45 sahnenin sunulduğu 1400 heykelden oluşan ve 100 yılda bitirilen altar panosu ve dünyanın en büyük mihrabı (Capilla Mayor ) bu katedralde. Altar panosu Pierre Dancart isimli bir sanatçı tarafından yapılmış

Museo Catedralicio-Katedral Müzesi:

Katedral içinde, müze olarak kullanılan yerde: altın işlemeli resimler, kutsal emanetler, mücevherler ve dini kıyafetlerin sergilendiği değerli bir koleksiyon görebilirsiniz.





1890 da yapılan ve Kastilla, Leon, Aragon ve Navarra Kralları tarafından omuzlar üstünde taşınırken gösterilen “Kristof Kolomb’un Mezarı” Katedral’de olduğu söyleniyor . Söyleniyor diyorum çünkü bir hikayeye göre de Kolomb'un mezarı Haiti'ye Santo Domingo'ya taşınmış . Rivayete göre Amerika keşfi öncesinde kraliçe Isabella ile ters düşen Colomb, İspanyol topraklarına gömülmek istemiyor. Bu nedenle tabutu heykeller tarafından taşınıyormuş.








Önce katedralin içini geziyoruz o kadar büyükki gezmek 1 saatimizi alıyor bu arada kalabalıkta Funda ile birbirimizi kaybediyoruz. Ben Katedralin içinde 1 tur daha atıyorum ama Funda’yı bulamıyorum ve Giralda kulesine çıkıyorum.





























































Eskiden caminin dikdörtgen planlı tipik mağribi tarzındaki, sarı tuğlalar ve taş plakalarla kaplı minaresi çan kulesi haline getirilmiş . “La Giralda” adı ile de bilinen 98 metre yüksekliğinde kuleye Giralda ismi, kulenin üzerinde bulunan ve Giradillo diye adlandırılan bronz rüzgar gülünden geliyor ve kuleye 16. yy.da eklenmiş.En iyi “Plaza de Virgen” meydanından izleniyor.

































Kuleye yokuş yukarı düz bir rampadan çıkıyorsunuz. Kulenin içinde hafif eğimli 35 adet rampa var. Bu rampa, atların çıkması için tasarlanmış. Bu rampaları çıkıp, 70 metre yüksekliğindeki gözlem platformuna ulaştığınızda ödül olarak sizi harika bir şehir manzarası karşılıyor.

Kuleye çıkış çok kolay değil hem iniş hem çıkış aynı yerden ve arada trafik sıkışıyor birde 35 katı yürüyerek yokuş yukarı çıkmak insanı biraz nefes nefese bırakıyor ama çıkalamayacak bir yer değil dinlene dinlene çıkabilirsiniz Ben hızlı adımlarla 10 dakikada çıkıyorum. Funda’yı buradada bulamıyorum. Çıkmışkende manzaranın keyfini çıkarıyor ve fotoğraflarını çekiyorum buradan bütün Sevilla'yı tepeden izleyebiliyorsunuz.





























Bahçeye iniyorum hem Funda'yı arıyorum hemde portakal ağaçlarından oluşan bahçede biraz nefeslenip dinleniyorum.






































Funda bahçedede yok biraz bekliyorum gelmiyor bir sonraki hedefimiz belliydi sanırım oraya gitti deyip yönümü Alcazar sarayına çeviriyorum.
Katedral'in arkasındaki meydanda faytonlar dizi dizi bekliyor ve isteyenlere şehir turu attırıyor ben yürüyerek gezmeyi tercih ettiğim için bu alternatifi değerlendirmeyi düşünmüyorum.








Alcazar sarayı hemen Katedralin sağ karşısına düşüyor mesafeleri çok yakın 5 dakika sonra Alcazar sarayının giriş kapısındayım.

Alcazar sarayının girişi 8.75€.

Ekim-Mart ayları arası Pazartesiden Pazara 09:30-17:00

Nisan-Eylül ayları arası Pazartesiden Pazara 09:30-19:00 arası ziyaret edebilirsiniz.

Sanal olarak gezmek için You Tube'dan birkaç video;

https://www.youtube.com/watch?v=dRsJ6Dh-bs4
https://www.youtube.com/watch?v=XAp22X6-jtc
https://www.youtube.com/watch?v=Bzh7PwEVD_U
https://www.youtube.com/watch?v=EeIFe1Hrc5w


Detaylı bilgi için http://www.alcazarsevilla.org/ ziyaret edebilirsiniz.

Alkazar'a, Plaza del Triumfo kenarındaki Aslanlı Kapı'dan (Puerto del Léon) giriyorum. Kapı ismini, üstünde bulunan ve seramik üzerine resmedilmiş olan Aslan resminden alıyor. Elinde bir haç tutan aslanın üzerinde latince "Ad Utrumque ‘Herkes için gönüllü/istekli’ yazıyormuş.

Alcazar Arapça küçük saray anlamındaki El Kasr kelimesinden geliyormuş. İspanyollar buraya "Palacio del Rey Don Pedro", yani "Kral Don Pedro Sarayı" diyormuş. Alkazar (El Alcázar), pek çok binayı ve birkaç bahçeyi bir arada barındıran bir kompleks.

İlk olarak 9. yüzyılda bir Vizigot bazilikasının üstüne kale olarak yapılmış . Asıl sarayın yapımına Muvahhidlerin sultanı Ebu Yakup Yusuf (1163-1184) zamanında Toledo'lu mimar Calubi'ye yaptırılmış . Muvahhitler Endülüs'ü yöneten vekiller burada ikamet edeceği için, Alkazar'ı surlarla çevirmiş ve bu surları nehir kenarındaki Altın Kule'ye kadar uzatarak, sarayın denizle bağlantısını sağlamışlar. Sevilla'yı alan III.Ferdinand bir süre Alkazar'da ikamet etmiş ve 1252 yılında burada ölmüş. Saray depremde yıkılınca, 1364-66 yılları arasında Kastilya-Leon kralı I.Pedro el-Cruel (Gaddar Pedro / 1349-1369) tarafından Granada ve Toledo’dan getirtilen ustalara Emevi tarzında yeniden yaptırılmış.

Sarayda Emevi eserlerinde görülen duvarlarda, avluda, kubbe kenarlarında rastlanan hüsn-ü hat kuşakları mevcut fakat benzetilerek yapılan bu ibarelerin hiçbir anlamı yokmuş.

Geniş ve güzel bahçeleri nedeniyle Alcazar Sarayı yerine Alcazar bahçeleri adıyla anılıyor çoğunlukla.

İspanyol kralları yaklaşık 700 sene boyunca bu sarayda yaşamışlar.Yeni Dünyayı keşfedecek olan Kristof Kolomb ve yanındaki denizciler, Kraliçe 1. Isabel tarafından sefere bu saraydan uğurlanmış. Balboa ve Macellanda dünya seyahatine buradan uğurlanmış. Sarayın halen belli bölümleri, özellikle 2. katı kraliyet ailesi tarafından nadiren de olsa kullanılıyormuş.

Dış kapıdan girildikten sonra önce Aslanlı Avlu'ya (Patio del Léon) giriyorsunuz. Sol taraftaki kapıdan Adalet Salonu'na (Sala de Justicia) Adalet Salonu'nun arkasında, sarayın orijinal hali bozulmadan kalabilmiş en eski bölümü olan Patio del Yeso (Alçıtaşı Avlusu) var. Tekrar Aslanlı Avlu'ya dönülüp burada üç kemerli geçişten geçerek kralın ava çıkmak için hazırlık yaptığı Av Avlusu'na (Patio de la Monteria) geliniyor. Bu avlunun sol tarafında V.Carlos Sarayı, sağ tarafında ise Amiral Odaları binası (Casa de la Contratación) yer alıyor. Av Avlusu'nun (Patio de la Monteria) güney ucunda ise Alkazar Sarayı var.

Saray Mahkeme Salonu, Elçiler Salonu, Bakireler Salonu, Tören Salonu.. Mahkeme Salonundan oluşuyor. Tavan işlemeleri ve mermer sütunlar bir sanat harikası.

Amiraller Binası; denizaşırı seferlerin organize edildiği bina. Cristof Colomb ve Macellan'a seyahatleri burada bildirilmiş. En etkileyici salonlardan biri Tören Salonu. Duvarlarında tarihi zaferleri anlatan 60-70 metrekare büyüklüğündeki halıların olduğu salon turistlerde merak ve hayranlık uyandırıyor.

Cennet bahçeleri, yeşil ve suyun huzur veren bileşimini en güzel halleriyle sunuyor

Sevilla-Alkazar Sarayı İçi Gezinti Planı:

A- Ana giriş kapısı ve iç bölüme geçiş koridoru.

B- Patio de las Doncellas (Genç Kızlar Avlusu).

C- Salon de Carlos V. (5.Carlos Salonu)

Ç- Sala de İnfantes (Asker Salonu)

D- Salon con Techo de Felipe II. ( 2. Filip'in Geçme Tavanlı Salonu / İç içe geçmiş üç küçük salondur)

E- Sala de Embajadores (Elçiler Salonu)

F- Sala de Felipe II. (2. Filip Salonu)

G- Patio de las Munecas (Bebekler Avlusu) (Bebekler avlusunun ilginç bir hikayesi var . Zanaatkarlar o kadar yoğun çalışıyorlarmış ki birinin çocuğu olmuş ve uzun süre çocuğunu görememiş . Onun özleminden kemerlerin arasına iki adet bebek yüzü motifi yerleştirivermiş)

H- Sala de los Reyes Catolicos (Katolik Kral'ın Salonu)

I- Salon del Principe (Prens Salonu)

J- Dormitorio de los Reyes Moros (Faslı Kralın Dinlenme Odası)

Kapelle- Kral V.Carlos tarafından yaptırılan küçük kilise.



Gotik Saray'ın arkasında geniş Alkazar bahçesi (Jardines de Alcazar) yer alır. Bu büyük bahçe de kendi içinde , Dans bahçesi (Jardín de la Danza), Jardin de las Flores (Çiçek Bahçesi), Jardin de los Poetas (Şairler Bahçesi), Havuz bahçesi (Jardín del Estanque) gibi pek çok bölüme ayrılmış. Emevi döneminde saray sarnıcının bulunduğu bölgede kurulan Havuz Bahçesi içinde Galeria Grutesco adıyla anılan suni mağara şeklindeki yapıt oldukça meşhur. Bu yapıtın önündeki Mercuri Havuzu (Fuente de Mercurio), adını 1575 yılında Bartolomé Morel tarafından yapılıp havuz içine dikilen heykelcikten almış. 1540 yapımı V.Carlos Pavyonu ile Gaddar Pedro'nun metresi Maria de Padilla için yaptırdığı aynı adı taşıyan yer altı banyosu da aynı bölgede yer alıyor

Suni mağaraların arkasında Alkazar bahçelerinin dış sınırı sayılan ayrı bir bahçe daha var ve bu iki bahçe arasındaki geçiş, Puerta del Privilegio (İmtiyazlılar Kapısı) vasıtasıyla oluyor.


















































































































Bugün çok yorulduk başka birşey yapacak halimiz kalmadı hostele dönmeye karar veriyoruz.
Yol üstünde hemen Seville Katedralinin karşısında şansımıza flamenko gösterisi var. Flamenko'nun Sevilla'nın Triana bölgesinde doğduğu söyleniyor.
Flamenko gösterisinin (dansının) yapıldığı yerlere “tablao” deniyor ve heryerde bu tablaolardan var bazıları sadece içki ve gösteri bazıları ise yemekli organizasyonlar, fakat fiyatlar yüksek. Sorduğumuz tablaoların hemen hepsinde 30€'lardan başlıyor fiyatlar biz fiyatı yüksek buluyoruz bakalım nerde ve ne zaman kısmet olacak. Ama sokaklarda sürekli Flamenko yapanlar var zaten :)
Bir Flamenko gösterisi aslında en az 4 kişiden oluşup, en az bir keskin tiz sesli şarkıcı, bir asla yorulmayan el çırpan, bir kızgın ve etkileyici hareketli “Bailora” (kadın dansçı), bir keskin ve karekterli hareketleriyle karakterize “bailor” (erkek dansçı) dan oluşurmuş. Sokak gösterilerinde tabiiki bu kadar detaylı bir grup yok ama şimdilik bu kadarla yetinmemiz gerekiyor. 






Hostele geldiğimizde görevli bize elektronik bir anahtar veriyor, odaya çıktığımızda sabah aklımızda bulunan tereddütler yok oluyor. Odanın hostelin dış görüntüsüyle hiç alakası yok. İnanılmaz temiz ayrı banyosu, tv’si olan bir oda hatta ve hatta banyoda el havlusu ve ayak havlusu bile var. Hostellerden yana şanslıyız:)  Çantalarımızda odamıza çıkarılmış biraz dinlenip duşlarımızı alıyoruz.

Yarında Sevilla' dayiz , ertesi günü Cordoba’ya geçmemiz gerekiyor fakat henüz otobüs biletimizi almadık. Hem yemek yemek hemde bilet işmizi halletmek için dışarı çıkmamız gerekiyor. Resepsiyona iniyor önce hostel ücretimizi ödüyoruz kişi başı 2 gece için 39,6 €. Hosteldeki görevli bize otobüs terminalini tarif ediyor.

Hostelimiz Pension Alameda
Adres: Alameda de Hercules 31 41002 Sevilla
Tel: 954 900 191-954 902 248
www.hostalalameda.es

Hostelden çıkıyor ve guadalquivir nehri kıyısındaki otobüs terminaline ara sokaklarda geze geze gidiyoruz. Yaklaşık yarım saat sonra otobüs terminalindeyiz. Terminale gelmişken Cordoba,Granda ve Malaga biletlerimizide alıyoruz. Saat 20:00 oldu artık çok acıktık gündüz Katedral’e giderken ara sokağa atılmış masaları ve sevimli görünümüyle gözümüze kestirdiğimiz bir restaurant vardı yönümüzü oraya çeviriyoruz yaklaşık 20 dakika sonra restaurantta’yız. Ne yiyeceğimize karar veremiyoruz burası bir balık restaurantı garson geliyor soruyoruz buranın nesi meşhur diye garson Moroccolu adı Muhammed nereden geldiğimizi soruyor Türkiye’den geldiğimizi söyleyince Müslüman olduğumuzu anlıyor ve bize sağolsun çok yardımcı oluyor sayesinde mükellef bir sofra oluşturuyoruz. Gazpacho (soğuk olarak servis edilen domates bazlı bir çorba), deniz mahsullü paella, balık ızgara, deniz mahsullü marine edilmiş salata (marinated prowns), su, soda, tocino de cielo( krem bürüle tarzı bir tatlı) , delicia de mousse chocolatte hepsi 23 €. Gerçekten muhteşem bir ziyafet çektik yemeklerin hepsi birbirinden lezzetliydi ve fiyatıda çok uygun oldu tavsiyeleri için Muhammede teşekkür edip hostele dönüyoruz. Artık uyuma vakti yarın yoğun bir gün olacak.

Resturant’ın adı Bodega Gongora.
Adres:C/ Albareda, 5 41001 Sevilla
Tel: 954 221 119-954 219 112
www.bodegagongora.com








Yeni bir gün yeni bir macera daha başlıyor sabah saat 08:30’ da hostelden çıkıyoruz önce kahvaltı etmemiz gerekiyor. Dün kahve isçtiğimiz mekanı çok beğenmiştik oraya gidiyor ve tost ve kahvelerimizi söylüyoruz. Kafe çok şirin fiyatlarıda çok makul iki tost iki kahveye 4.20 € ödüyoruz.






Bugünkü ilk hedefimiz Torre del Oro.Yürüyerek yine Guadalquivir nehri kenarına iniyoruz
Sokaklarda yürümek çok keyifli farklı farklı rengarenk kapılar, kapı tokmakları çok keyifli.

Günümüzde alışageldiğimiz diafonlar, ziller her ne kadar kuş sesinden oyun havasına kadar çeşitli melodilere sahip olsada eskiden kapı tokmaklarının verdiği gizli mesajları maalesef veremiyor.Sadece ses çıkarma görevi olan ziller yerine zamanında kullanılan kapı tokmaklarının üzerindeki figürler inançları, korkuları, ümitleri anlatmış zamanında.

Urartular, yılan başlarını şeytanın evlerine girmemesi için işlemiş; Selçuklularda ise hayvan kompozisyonlarının Orta Asya inançlarına bağlı sembolik anlamlar taşıdıkları anlaşılmış , Aslan, yılan kartal ejderha gibi hayvanlar kullanıldıkları yere göre bazen güneş aydınlık, bazen hükümdarlık, bazen de ölüm sonrası yaşam ve cennet sembolü olarak yer almış.

Aslan;Kuvveti ve kudreti temsil ederken kötülükten ve düşmandan koruyan unsur olarak yapılmış.
Kartal kudret, kuvvet ve koruyucu ruh olarak kabul edilmiş,

Tokmaklar aynı zamanda ailenin sosyal ve kültürel kimliğinide gösteriyormuş zenginin kapı tokmağı kalın, ağır süslü ve pirinçten yapılırken fakirlerin tokmakları ise ince, basit, demirden ve halkadan yapılırmış.

Bazı kapılarda ise ana tokmakların altında ikinci bir tokmak yapılırmış. Eğer büyük tokmak çalındıysa gelen misafir erkek, küçük tokmak çalınır ise gelen misafir kadın mesajı verilirmiş.

İki kanattaki halkalar birbirine ip ile bağlanmışsa evde kimse olmadığı anlamına gelirmiş hatta ve hatta ipin gevşek bağlanması ev sahibinin kısa sürede eve döneceği sıkı sıkıya bağlanması ise uzun süre eve dönmeyeceği anlamına gelirmiş.

El formundaki tokmaklar ise; elde yüzüğün hiç olmaması evde bekar olduğu yüzüğün orta parmakta olması evde dul olduğu yüzüğün yüzük parmağında olması ise evde evli olduğu anlamına gelirmiş.

Eskiden herşeyin bir anlamı varmış ne güzel ! Şimdiki gibi görsellikten ruhtan uzak değilmiş herşey.













Guadalquivir Arapça (Gwä'thäl · ke · vir ' ) kebir den geliyor ve anlamı geniş/büyük. Guadalquivir nehri 666 km uzunluğunda 16.-17. yüzyılda altın çağını yaşayıp Avrupa'nın en önemli limanı ve yeni dünyadan getirilenlerin eski dünyanın değişik yerlerine dağıtıldığı nokta olmuş.

Guadalquivir nehir üzerinde karşımıza ilk çıkan Puente de Isabel II Triana köprüsü.Arenal ile Triana bölgelerinin birleştiren köprü, nehrin üzerindeki toplam 9 köprüden birisi.

1845-1852 yılları arasında Fransız mühendis Gustavo Steinacher ve Ferdinand Bennetot tarafından yapılmış. Köprü altından tekneler geçecek şekilde alçak fakat aralıkları geniş şekilde taş ve dökme demirden inşa edilmiş.

Köprü üzerinde gezinerek karşıya geçiyor fotoğraf çekiyor tekrar geri dönüyoruz. Köprünün altında bulunan Paseo del Marques del Contadero parkı üzerinde yürüyoruz etrafta İspanyanın diğer tüm şehirlerinde gördüğüm gibi spor yapanlar bisiklete binenler.














Ve Torre Del Oro’ya varıyoruz. Altın Kule olarakta anılan Torre Del Oro on iki-taraflı tabanı ile, Seville’nin Almohad valisi Abu-l Ula tarafından 1220-1221 gözetleme kulesi olarak yaptırılmış.1248 yılında Kastilyalılar tarafından şehir kuşatıldıktan sonra kule St Isidore adanmış bir şapel daha sonrada hapishane olarak kullanılmış.

Kulenin adını fayanslarındaki altın yaldızlardan aldığı söylenirken 2005 yılında yapılan restorasyondan sonra kireç harcına karıştırılan samanların parıltısından geldiği söyleniyor. Bir efsaneye göre kule Amerikadan getirilen gümüş ve altınlar için bir depo olarakta kullanılmış. 1755 Lizbon depreminde ciddi hasar görmüş yıkım kararı alınmış fakat halk itiraz edip kral’a haber vermiş ve yıkımdan vazgeçilmiş. 24 Temmuz 1944 yılından beri denizcilik müzesi olarak kullanılıyor.

Kule saat 09:30-18:45 saatları arası ziyaret edilebiliyor.

Kuleyi ve denizcilik müzesini sanal olarak gezmek için buyurun birkaç you tube videosu:

https://www.youtube.com/watch?v=ea6a6vTDZV8
https://www.youtube.com/watch?v=W7j-ZeJJYMQ
https://www.youtube.com/watch?v=iwiqkvBUDZk

Kuleye giriyoruz girişi 3 €.












Kuleden Sevilla Katedrali ve La Giralda'nında  görüldüğü manzarasıda ayrı keyifli.






































Kuleyi gezip fotoğraflarımızı çekiyoruz birde alt katta kapı girişinde bulunan makinede kendimize hatıra para yapıyoruz. Çok keyifli makineye gerçek 1 € 100 cent yerleştiriyorsunuz. Makine 1€ yu alıyor 100 centin üzerine makine üzerinde seçtiğiniz resmi basıp geri veriyor.








Torre Del Oro'nun hemen yanındaki Puente San Telmo köprüsünden karşıya geçerek Triana bölgesini gezmek istiyoruz. Ara sokaklarda gezerken Dia marketi görünce dalıyoruz yine içeri öğle yemeği için alternatif bir şeyler arıyoruz. Biraz meyve, kuruyemiş ve öğlen yiyebileceğimiz konserve baby kalamar ve baby marul alıyoruz 10.39€. Triana sokaklarını geziyoruz etraftaki rengarenk ajulezo (fayans) ve seramik dükkanları arasında dolaşıyoruz. Seramik satışının yanında yapım atölyeleride var.Triana. Sevilla'nın çingene ve işçi mahallesi olarak biliniyor . Adını Roma İmparatoru Traianus'tan aldığı söyleniyor .


























Yine Triana bölgesinde yer alan Mercado de Triana'ya (Triana pazarı) giriyoruz 1823 yılında kurulmuş olan bu kapalı Pazar içinde yok yok. Tapas barlar, manav, şarküteri ikinci el kitap ne ararsan var buradanda ekmeğimizi 0,55 € alıyor pazarı geziyor fotoğraf çekiyoruz.








Burada bize ilginç gelen birde duvarda asılı boğa kafaları var ve bunların hangi yıl yapılan boğa güreşinde yenilen boğaya ait olduğunu gösteren birde tabelası var.




Öğle yemeği hazırlıklarımızı zaten yapmıştık Guadalquivir nehri kenarına geliyoruz veTtorre del Oro manzaralı öğle yemeğimizi yiyoruz:).









Puente de Isabel II Triana köprüsünden geçip Maria Luisa parkına yönümüzü çeviriyoruz. Prenses Maria Luisa tarafından 1893 de bağışlanan arazinin üzerinde yapılan parkın yapımında Paris in en büyük ormanı olan Boulogne Ormanı nın peyzaj mimarı Jean Forestier ‘da görev almış.

Bizde parkı geziyor ve bir bankta oturup çekirdek keyfi yapıyoruz :)









 




 























Maria Luisa parkının içinde gezine gezine hemen yanında bulunan Plaza de Espana’ya (İspanya Meydanı) geliyoruz ama gelirken üzücü bir olaylada karşılaşıyoruz tam meydana gelmek üzereyken faytonun birinde kadının biri feryat figan bağırıyor ne oluyor diye dönüp arkamıza baktığımızda ise nedeni anlıyoruz bisikletli biri faytondan kadının çantası kapıp kaçıyor etraf polis kaynamasına rağmen parkın içinde kapkaççı kayboluveriyor. nlayacağınız kapkaç her yerde, gezerken çok dikkatli olmak ve hiçbirşey olmasada tedbirli davranmak gerekiyor.

Sanal olarak gezmek için you tube'dan birkaç video:

https://www.youtube.com/watch?v=yGxrj0aO78A
https://www.youtube.com/watch?v=qpG3_yXoeC0

Maria Luisa Parkı'nın doğusunda kalan, Yapımına 1914 yılında başlanan ve 1929 yılında Kral Alfonso XIII tarafından açılan İbero-Amerikan Fuarı sebebiyle inşa edilen birkaç önemli yapıdan biri Plaza de Espana. Anibal Gonzales tarafından yarım daire şeklinde yapılan bina ve önündeki geniş meydan, Sevilla'nın en görkemli mekanlarından biri. Yapımında 1000 kişi çalışmış ve serginin en pahallı eseri olma özelliğine sahip. 50.000 m2 den oluşan alanda 19.000 m2 bina 31.000 m2 açık alan ve 515 metrelik birde kanal mevcut.Kuze y ve güney ucunda birer kule mevcut. Kanalın üzerinde İspanya’nın dört eski krallığını simgeleyen dört köprü mevcut. Meydanda 48 ispanya eyaletinin yerel olaylarını anlatan ajulezolar (seramikler) mevcut. Burası gerçekten muhteşem. Bizde etrafı geziyor ve fotoğraflarımızı çekiyoruz.




































































Plaza de Espana dan sonra hedefimiz Santa Cruz bölgesini gezmek.Yine yürüye yürüye Santa Cruz bölgesine geliyoruz. Daracık ara sokakları gezerken Türk bir çift ile tanışıyoruz İrfan ve Hafize ayak üstü muhabbet ediyoruz.

Santa Cruz daracık sokaklara sahip bahçeli evleri olan ve bahçeleri ve giriş kapıları süslü çok şirin bir bölge.







Santa cruzdan sonra ara sokaklarda yürüye yürüye yönümüzü Plaza Mayor'a çevriyoruz. Aara sokaklardan geçerken çok şirin bir kafe bar görüyoruz.İçeride çeşit çeşit tapaslar ve bira var. Mekan çok şirin görünüyor buranın sahibide benim gibi çocuk ruhlu galiba:) Falat bizim vaktimiz yok çünkü gün batımını Plaza Mayor'dan izlemek istiyoruz Onun için maalesef burada vakit geçiremiyoruz.



















Plaza de la encarnación’un merkesinde bulunan Metropol Parasol Incarnation (Plaza Mayor)’a geliyoruz. 150*70 metro ve 30 metre yüksekliğinde ahşap bir yapı. Plaza Mayor’un yapımı aşamasında MS 30 lu yıllara ait kalıntılar bulunmuş bunlar aynen korunarak müze haline getirilmiş ve yapı bu kalıntıların üzerine kalıntılar korunarak yapılmış. 2011 yılında açılan Berlinli mimar Jürgen Mayer Hermann tarafından tasarlanmış ve dünyanın en büyük ahşap yapısı olduğu iddia edilen metropol şemsiyesi olarak adlandırılan bu alanın tepesinde akşam gün batımını izleyebilir dolambaçlı çatısında dolaşabilir ve çatı katında bulunan restaurantlarda yemeğinizi yiyebilirsiniz. Burada gün batımı gerçekten muazzam şehri tepeden görüyorsunuz.

Sanal olarak gezmek için birkaç you tube videosu:
https://www.youtube.com/watch?v=lttP-RteQJI
https://www.youtube.com/watch?v=ncb-u_qkUo4
https://www.youtube.com/watch?v=_Nv_TxCNc1o

Pazar-Perşembe arası 10:30-00:00 Cuma-Cumartesi arası 01:30-10:30 arası ziyaret edilebiliyor. Giriş ücreti 2,8 €







































Artık ayaklarımızda derman kalmıyor hostele gitmeden yemek yemek istiyoruz Bu gece Sevilla’da son gecemiz ve biz tadı damağımızda kalan Bodega Gongora’da yemek yemek istiyoruz . Yine Muhammed’in önerileri ile masayı donatıyoruz bugün menüde beleş buzlu su:) Assorted frıed fısh ( red mullet, calamar, anchavies, adobo, utelefısh' ten oluşan) matinated praws( deniz mahsüllü salata) , ve güveçte karides var tıka basa yiyoruz hesap 24 € .
















Artık ayaklarımızda derman kalmıyor hostele dönüyoruz yol üstünde hediyelik eşya mağazası görüp içeri dalıyoruz ve hediye yelpaze akıyoruz tanesi 5€ sahibi ile pazarlığa başlıyoruz hiç ingilizce yok ama rahat anlaşıyoruz sahibi Baduraddin'de Morocco’lu çıkıyor müslüman olduğumuzu öğrenen Baduraddin ve arkadaşı Saluhaddin ile pazarlık sonucu 6 yelpazeye 22€ ödüyoruz. Yelpazeler paketlenirken sohbete devam ediyoruz ve hesabımızı ödedikten sonra hostele geliyoruz. Artık uyuma zamanı sabah yolcudur abbas istikamet Cordoba.


Sevilla dan bana kalan,

Yine temiz sokaklar,
Nefis yemekler,
Sakin ve dingin yaşam
Etraftaki flamenko sesleri ve gösterileri
Azulezo kaplı ve süs havuzlu bahçeleri ile sevilla evleri
Beyaz badanalı öpücük sokakları (Binalarının birbirine yakınlığından dolayı böyle anılıyormuş)


Toplam Maliyet:                                       120,95 €
Konaklama:                                                  39,60 €
Müze Girişleri :                                           22,55 €
Ulaşım(uçak+otobüs+şehiriçi):                   24,50 €
Yemek:                                                        34,30 €



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder