5 Mayıs 2013 Pazar

BEYAZ ALTIN LÜLETAŞI DİYARI ESKİŞEHİR


Bu sefer istikamet Eskişehir. Uzun süredir aklımda olup bir türlü sıra gelmeyen Eskişehir hiç programda yokken Yakup 'tan gelen telefonla Eskişehirde Solo Türk ve Türk yıldızlarının gösterisi var gidelim hem fotoğraf çekip hemde gezelim önerisi ile ilk sıraya oturdu. Kendi aracımızla yola çıkacağımız için bizi bağlayan bir şey yok. Sabah ezanı sesiyle uyanıp saat 05.30 da yola koyulduk.
Bercestede verilen yarım saatlik kahvaltı molası dahil yaklaşık 4.30 saatte Eskişehir'e girdik. İlk işimiz otele uğrayıp bir harita edinmek. Otelden hem odun pazarı hemde Eskişehir'e ait bir turizm haritası alıp ilk olarak şehri yukarıdan görebileceğimiz şelale parka çıktık Parkın içine yaptıkları yapay şelaleden adını alan parktan Eskişehir manzarasını izliyor, birkaç fotoğraf çekip, Türk kahvemizi içtikten sonra kurşunlu külliyesine gitmek için aracımıza geri dönüyor ve odun pazarı bölgesine iniyoruz.













































Kurşunlu külliyesi karşısında Ahu Dede türbesi karşımıza ilk çıkan yerdi fakat türbe sadece salı ve pazar günleri açık olduğu için ziyaret edemeden hemen karşısındaki ara sokakta bulunan kurşunlu külliyesine daldık.




Odun pazarı semtinde, Paşa Mahallesi' nde bulunan kurşunlu külliyesine merdivenli kapıdan girildiğinde ortada şadırvan, sağ tarafta cam eserler müzesi, cam üfleme sanatı merkezi, sol tarafta lüle taşı müzesi, karşıda camiyi görüyorsunuz. Kurşunlu camii 1515-1527 yılları arasında Çoban Mustafa Paşa’ nın talimatı ile Mimar Sinan’dan önce mimarbaşı olan Acem Ali tarafından yapılan bir camii.






































Cam üfleme sanatı merkezi 15 mayısa kadar kapalı olduğundan maalesef kumun şaheserlere dönüştüğü dakikaları hafızamıza kaydedemedik Cama üfleyerek oluşturulan girişte sergilenen birkaç eseri fotoğraflamakla yetinmek zorunda kalarak kısmet başka zamana deyip hemen karşısında bulunan cam eserler müzesine geçiyoruz.













Burası her yerde gördüğümüz camdan takı ve küçük süs eşyalarının yapıldığı küçük bir atölye aslında ama nedenini anlayamadığım bir şekilde fotoğraf çekmek yasak olduğu için fotoğraf ekleyemiyorum:(

Cam eserlerler müzesinden çıktıktan sonra sola döndüğünüzde mevlevihane,lületaşı müzesi ve hediyelik eşya alabileceğiniz bir dükkanın olduğu bölüme ulaşıyorsunuz.

Lüle taşı müzesinde lüle taşı' nın çıkarılış macerasının fotoğraflarını ve lüle taşı'ndan yapılmış emeği kendine hayran bırakan eserleri görüyorsunuz. Bu eserler ustaların kendileri için yaptığı eserler olup müzeye hediye edilmiş.

En kaliteli lüle taşı sadece Eskişehir'de çıkıyormuş. Lüle taşı yer altında ıslak halde bulunup. toprak içindeyken temizliğini, çıkarıldıktan sonra da kolay işlenmesini, gözenekli yapısının tuttuğu bu doğal nem sağlıyormuş. 5000 derecelik ısıya kadar dayanabiliyor. Doğrudan veya işlendikten sonra kurutulan lüle taşı, kaybettiği nem oranında hafifliyor ve önemli bir direnç kazanıyor.tekrar neme veya herhangi bir gaza maruz kalırsa bu nemi veya gazı büyük ölçüde emiyor, tekrar kururken de bu nemin veya gazın içindeki artıkları bünyesinde tutuyor. Bu temel özelliği dolayısıyla çok uygun bir pipo malzemesi, aynı zamanda pek çok sanayi dalında iyi bir emici,filtre,yalıtım,ve dolgu malzemesi.Deniz köpüğü ve köstebekte deniyor.

Lüle taşı' nın ortaya çıkarılışı ile ilgile bir birde rivayet var. Rivayete göre lüle taşını ilk bulan ve lüle taşı yer altı yolunu gösteren köstebek miş. Bir yaz günü Karatepe mevkiinden civar başka bir köye gitmekte olan bir delikanlı yorulunca, yere bağdaş kurup azığını çıkartmış, ne varsa yemeğe koyulmuş. İşte ne olmuşsa o zaman olmuş birden ayakucunda gözüne takılan bir delikten, önü sıra ite kaka bir beyaz taşı yuvarlayıp çıkaran bir köstebek görmüş. Köstebek delik önünde başlamış yuvarlak taşla oynamaya. Hikaye bu ya. Delikanlı dikkatini çeken bu yuvarlağa el atacak olunca köstebek hemen dar atmış kendini deliğe. Delikanlı yuvarlağı bir süre parmaklarının arasında dolaştırmış, sonra bıçağını çıkarıp başlamış bu süt beyaz taşı yontmaya. Daha ilk bıçak sürmesinde kendi dünyasında şimdiye kadar duymadığı insanı ta içten yakan, deli divane eden bir ses: “Ah insanoğlu bana kıymasaydın ya!” diye bir feryat koparmaz mı… Delikanlı şaşırıp elinden taşı atmış. Taş yere düşünce ayın on dördü gibi bir kız olmuş!... Sonra ufalanmış, yusyuvarlak, tostoparlak bir hale gelmiş. Delikanlının şaşkın bakışları arasında yuvarlana yuvarlana geldiği deliğe girip kaybolmuş. Delikanlı durur mu, başlamış deliği eşelemeye!... Ay batmış gün doğmuş, gün batmış ay doğmuş, ay batmış gün doğmuş… Delikanlıyı arayan köylüler, delikanlıyı 7 kat yerin altına giden dapdaracık bir kuyuda boğulmuş olarak bulmuşlar. Yalnız, derisi yüzülmüş kanlı parmakları sıkı sıkıya birkaç lüle taşını tutuyormuş.

























































































Lüle taşı müzesi çıkışında bulunan hediyelik eşya mağazasına uğrayıp Eskişehir'e özel kendimize ve sevdiklerimize Eskişehir'i hatırlatacak birkaç küçük hediye alıyoruz.
























Külliye çıkışında Eskişehir ev hanımlarının el emeği göz nuru iğne oyası veya tığ işi ile yapılmış tezgahların bulunduğu sokağa atıyoruz kendimizi. Birazda ara sokaklarda dolanıp odun pazarı evlerinin keyfini çıkaralım istiyoruz.Tarihi evlerin bulunduğu sokaklarda sağlı sollu hediyelik eşya mağazaları var. Hediyelik eşya dükkanlarının önünde oturmuş lüle taşından eserler yapan ustaları görünce dayanamayıp sohbete dalıyor, lüle taşı ile ilgili bilgiler edinip,minimum bir günde yapılabiliyor Satış fiyatı ise 150 tl civarında.


































Aşağıya doğru ilerleyip meydana geldiğimizde yine tarihi evlerin olduğu Beyler sokağına ulaşıyoruz.

















































Beyler sokağındaki eski evleri de görüp fotoğrafladıktan sonra karnımız acıktı. Ne yesek diye düşünürken sokakta oturmuş sohbet eden birilerine yöresel ne yiyebiliriz diye sorduk. Yöresel olmasa da kendilerininde bir lokanta işlettiğini ve mantılarının ev mantısı olduğu ve çok lezzetli olduğunu söyleyince ekiptekilerin ısrarı üzerine üçe karşı bir oyla mantı yemeye karar verdik. Menü mantı,salata ve kızarmış dondurma. Mantısı övdükleri kadar olmasa da ev mantısı; elde yapıldığı belli en azından içindeki kıymadan çalmamışlar :) ağıza geliyor. Pişirme aşaması benim damak tadım için fazla olsa da , tadı kötü değildi. Üstüne de kadayıfa sarılıp kızartılmış yanında muz ve çilek parçaları ve birazda bal sosu ile servis edilen kızarmış dondurma.Hamur kısmı biraz daha ince olabilir ama lezzeti güzel. 4 mantı+3 tatlı+1 gül böreği +1 kola 6 çay için hesap 65 TL.























Karnımız doydu artık aldığımız kalorileri yakma zamanı çıkışta Bey sokağından aşağı doğru ilerlerken Eskişehirli kadınların marifetli ellerinden çıkan ürünlerin sergilendiği tezgahlar çıkıyor karşımıza bizde hediye alabileceğimiz bir şeyler var mı diye baka baka ilerliyoruz bir tezgahta el işi şallar buluyorum hemen kız kardeşlerime hediye işini hallediyorum bir şal 15 tl arada kendimi de unutmayıp üzerinde iğne oyaları bulunan bir kolyeyi de kendime alıveriyorum oda 15 tl.




Sonraki durağımız çağdaş cam eserleri müzesi burada çeşitli sanatçıların yaptığı güzel eserler var iki katlı alt katta eserler üst katta ise cam yapımına ait bilgiler var. Müzeye giriş 2 tl.



























































































































Müzeden çıktıktan sonra Kentpark'a gitmek için aracımıza doğru odun pazarı merkeze geri dönüyoruz. Yolumuzun üzerinde bulunan ağırlıklı lüle taşından yapılmış takı ve hediyelik eşyaların satıldığı Atlıhan'a uğruyoruz. Maalesef lüle taşı zaten taş olarak işlenmeden bile çok pahallı olduğu için birazda yapılanlar tarzıma uymadığı için sadece gezmiş olarak Atlıhan'dan ayrılıyoruz


































Vakit bayağı ilerledi gün bitmeden hedefte daha gezilecek birkaç yer daha var bir sonraki durak Kent park
Eskişehir sakinlerinin hoşça vakit geçirebilecekleri içinde göleti, yapay bir plajı, çocukların ata binebilecekleri küçük bir manej'i, kafe ve restaurantları ile oldukça geniş bir alana sahip.Plaj henüz sezon açılmadığı için boş ve pis biz sadece fotoğraf çekmekle yetiniyoruz. Göletin içindeki büyük süs balıkları ziyaretçilerin oldukça ilgisini çekiyor. Parkta gezinirken, solotürk uçaklarının ertesi gün yapacakları gösterinin provalarınıda izleme şansımız oluyor. Çok hızlılar çooook.




















Eskişehir'e gelmeden ufak çaplı bir araştırma yapmıştım ne yenir ne içilir nereleri gezilir diye. Bu araştırma sırasında Kırım çibörekçisinde çibörek yemeye karar vermiştim zaten, parkta bulunan şubesini görünce aç olmamamıza rağmen hemen denemeye karar verdik. Porsiyonda 5 adet olduğunu öğrenince tadımlık olsun diye bir porsiyon söyledik, ama böreğe doyulurmu hayıııırr :) İstanbul'daki çiğböreklerden farklı olarak buradaki çibörekler yağsız ve daha hafif. Diyeceksinizki bu kız bir çiğbörek yazıyor sonra çibörek yazıyor. Ama ama bu bilinçli ilk tabeleları ve menüleri gördüğümde bende aynı şeyi düşünmüştüm. Eksik yazmışlar çiğböreği diye ama değil Eskişehirde Çiğböreğin adı çibörek:) Yağsız olduğunu görünce dayanamayıp bir porsiyon daha ilave ve hooop beş dakikada mideye bugün bayram günü mideye bayram...bununda maliyeti yanında çaylarla beraber 18 tl






Ve ve hala hava kararmamışken sıra son durağımız Sazova parkında. Sazova parkı Kütahya yolu üzerinde, yaklaşık 15 dk lık bir yolculuktan ulaşıyoruz Sazova parkı masal evi, Korsan gemi, uzay evi ve çocukların eğleneceği çocuk parklarını içinde barındıran ailelerinde çimler üstünde dinlenip piknik yapacağı bir alan . Çocuk parkları çok keyifli, dinazordan file bir sürü hayvan figürüne sahip kaydırakları, salıncakları var. .masal evi,bilim evi maalesef henüz açılmadığı için içlerini gezemeyip dışarıdan birkaç fotoğrafla yetinip yolumuza devam ediyoruz. Sazova parkında gezerken Eskişehirli genç bir kıza burada ne yiyebileceğimizi sorduğumuzda herkes gibi oda çibörek önermişti fakat biz zaten gündüz çibörek yedik dediğimizde ise yöresel başka önerebilecekleri birşey olmadığını ama adalar bölgesindeki sağlık pideyi önermişti














































Artık hava karardı bugün bayağıda koşturduk ve açıktık akşam yemeğini öğrencilerin uğrak mekanı Porsuk çayı etrafındaki adalar bölgesine gidip yemeye karar verdik. Burası öğrencilerin uğrak mekanı. Sağlı sollu bütün cadde boyunca kafeler var. Gençlerin uğrak mekanı olduğu içinde çok hareketli. Kimi kafelerde, kimi porsuk çayı etrafındaki çimlerde oturup zaman geçiriyor. Mayıs ayında bile etrafta inanılmaz sivrisinek var ben yürürken rahatsız oldum fakat orada yaşayanlar alıştıkları için her halde hiç sorun ediyor gibi görünmüyorlar.




































Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin horta köyünde doğduğu için Nasreddin Hoca'nın Porsuk çayı etrafında gezerken bir Nasrettin Hoca heykeline rastlıyoruz Büyüklü küçüklü insanlar kazanın içine girip fotoğraf çektiriyorlar. Tabiiki bizde ama kazanın içinde değil:)

Nasreddin Hoca 1208 yılında Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin Horto köyünde dünyaya gelmiştir.İlk öğremini köyün imamı olan babası Abdullah efendiden almış Arapça ve dini bilgiler öğrenmenin yanında Kur’an’ı ezberleyerek hafız olmuştur.Konyaya giderek öğrenimini sürdürdü.Öğrenimini tamamladıktan sonra Sivrihisar’da başladığı imamlık görevini Akşehir’de sürdürdü.Yerleştiği Akşehir’de zamanla müderris oldu.Burada evlendi ve 1284 yılında orda öldü.Türbesi de oradadır.Nasreddin Hoca yüzyıllardan beri tüm Türk Dünyasında güldüren ve düşündüren hikaye ve fıkralarıyla bilinmektedir




Etraftaki birkaç kişiye ne yiyebileceğimizi sorduğumuzda dişe dokunur bir tavsiye alamayınca bizde sağlık pidede yemeye karar verdik Sağlık pidede hem kebap hem pide çeşitleri var.Lezzet konusunda çok fazla tavsiye edebilirim diyemem ama karnınızı doyurabileceğiniz bir yer. Adana kebap, lokma kebabı, mantarlı saç kavurma, iskender , künefe salata ve içecekler için ödediğimiz fiyat 56.5 tl













Artık otele gidip uyuma vakti geldi. Otelimiz Han Royal otel. İçi çok temiz ve şık.Fiyatı ise oda kahvaltı gecelik 130 tl.






























Sabah saat 8.30 da kalkıp kahvaltı ediyoruz sonra istikamet Osmanlı evi.



Osmanlı evi yine Odun pazarı bölgesinde ve otelimize yürüme mesafesinde 5 dk sonra Osmanlı evindeyiz. Osmanlı evini 1 tl ye gezebiliyorsunuz üst kattaki odadaki tavan süslemeleri gerçekten güzel. Ev aynı zamanda kafe olarak kullanılıyor sabahları kahvaltı hizmeti veriliyor, yemek olarak sadece gözleme ve mantı var. Bahçesi çok huzurlu ve keyifli sarmaşıkların altında oturup, Türk kahvesi keyfi yaptıktan sonra hedef Devrim otomobilini görmek. 3 çay 1 Türk kahvesi 8 tl.








































Ve Eskişehir'e gelmişken olmazsa olmazlardan biri; üretilen ilk Türk otomobili devrim arabasını görmeden olmaz. İstikamet tren garının yakınında bulunan Tülomsaş binası. Devrim arabası dönem dönem Sazova parkında da sergileniyormuş biz Tülomsaş 'ta sergilendiği zamana denk geldik devrim arabasının tirajı komik bir hikayesi var .

1961 yılında 4 adet üretilen DEVRİM Otomobillerinden sadece birisi günümüze ulaşmıştır. TÜLOMSAŞ Müzesi bahçesinde, özel olarak yapılan camlı garajda muhafaza edilen DEVRİM Otomobili halen çalışır durumdadır

Türkiye'nin 4.Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in istek ve özel direktifiyle üretilen, ordunun binek otomobil ihtiyacını karşılamak amacını da güden, ilk yerli ve seri üretim hedefiyle başlanan otomobil projesi olan Devrim, yapılan küçük bir hata nedeniyle seri üretime geçemedi. Dönemin rakamlarıyla 1 milyon 400 Bin TL'ye mal olan, motoru eski bir 6 silindir Chevrolet motorunun iki silindirinin kesilip dört silindire indirilmesiyle oluşturulan ve 4.5 ay gibi kısa bir sürede projesi tamamlanan Devrim'in ilk deneme sürüşü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'i Cumhuriyet bayramı törenleri için Anıtkabir'e götürmekti. Bu sayede Devrim tüm Türkiye ve dünyaya tanıtılacaktı. Devrim'in ilk prototipi Eskişehir Demiryolu Fabrikası 'nda imal edildi ve ilk deneme sürüşleri yapıldı. Bu sırada Cemal Gürsel'in bineceği otomobilin yapımına da başlandı. Rengi siyah olacak bu makam otomobilinin boyası 28 Ekim akşamı trenle Ankara'ya getirilirken yapıldı. Buharlı lokomotif ile getirilen otomobillere tren bacasından ateş sıçrayabileceği ve bunun araca zarar verebileceği düşüncesi ile otomobillerin içindeki benzin boşaltıldı. Mühendisler, otomobillere yol üzerinde bulunan mobil benzinlikten benzin almayı planladı. Tren Ankara'ya sabaha karşı ulaştı ve araçlar Sıhhiye' de bulunan Ankara Demiryolu Fabrikası'na indirildi. Güvenlik için depolarına sadece birkaç litre benzin konuldu. 29 Ekim sabahıyla Devrim, motosikletli kalabalık bir trafik ekibinden oluşan eskortun arasında yola çıktı. Yolda benzin alınacağından habersiz olan eskortlar benzin istasyonuna uğramadan yola devam etti. Meclis önüne gelindiğinde durumun farkına varıldı ve acilen getirilen benzin 1 numaralı Devrim'e konuldu. 2 numaralı Devrim'e benzin konulacağı sırada Cemal Gürsel geldi ve 1 numaralı Devrim'e bindi. Yola çıktıktan 100 metre sonra benzin bitti ve araba durdu. Cemal Gürsel, "Neden durdu" diye sorunca direksiyonda bulunan yüksek mühendis Rıfat Serdaroğlu, "Paşam, benzin bitti" cevabını verdi. Cemal Gürsel'e diğer Devrim'e binmesi rica edildi. Anıtkabir'e bu otomobille giden Cemal Gürsel burada, "Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama Doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz" sözünü söyledi. Bir sanayi atılımı olan Devrim, nedeni açıklanmadan üretimden kaldırıldı.

http://www.devrimotomobil.com/main.php?kid=336






















Devrim otomobilini de gördükten sonra Solo Türk gösterisine gitmeden 2 saat kadar daha vaktimiz var gitmeden önce yaptığım araştırmada Eskişehir'in meşhur bir helvası olduğunu öğrenmiştim Met Helvası. Odun pazarı bölgesine geri dönüyoruz Atlıhan'ın hemen sol çaprazında bulunan Met helvacısına gidip tadına bakıp satın alıyoruz. Met helvasının tadı pişmaniye ile saray helvası arası bir tad. Ne pişmaniye kadar dökülüyor nede saray helvası kadar sert ikisinin ortası. Fıstıklı, sade, çikolatalı çeşitleri mevcut.




















Gittiğim yerlerde anlamsız şekilde sokaklara dalıp sanki orda yaşıyormuş gibi başıboş sokaklarda dolaşmayı severim. Hala vaktimiz varken amaçsız karşımıza çıkan ilk sokağa girip ara sokaklarda dolaşmaya başlıyoruz. Odunpazarı bölgesinde olduğumuz için ara sokaklar da da renkli tek katlı evlere rastlıyoruz fotoğraf çekiyoruz. Artık gösteri alanına gitme vakti geldi









































Gösteriler saat 3 te başlayacak fakat saat 1 den itibaren gösteri alanında olmamız gerekiyor. Gösteri alanı inanılmaz kalabalık sanki tüm Eskişehir buraya toplanmış. Aracımızı park ettikten sonra askeriyenin içinde gösteri alanına kadar yaklaşık yarım saat yürüyoruz. Yol üstünde anahtarlık, t-shirt, çeşitli yiyecek ve içecekler satılıyor. Bende kendime Solo Türk'ün T-shirt' lerinden bir tane satın alıyorum. Saat 3 te konuşma ile gösteri başlıyor daha sonra bando takımının konseri ve hemen sonrasında Solo Türk'ün gösterisi başlıyor. Solo Türk F16 ile güzel bir görsel şölen yaşatıyor. Solo Türk'ün ardından Türk yıldızlarının gösterisi başlıyor. Saat 17.30 gibi gösteri sona eriyor.







































































































































Gösteri sonrasını aracımıza ulaşmak için yine askeri alanda yarım saat yürüyoruz.Artık dönüş yolundayız istikamet İstanbul fakat sabah kahvaltısından beri birşey yemedik çok acıktık yol üstünde birşeyler atıştırırız derken Ayten usta tabelasını görüp Söğütözü Eskişehir Petrol'e dalıyoruz. Bu sefer seçimimiz güveçte kuru fasulye, kafkas erişte , balaban köfte, ızgara köfte, ev yapımı limonata.Ama bu sefer fotoğraf yok çünkü o kadar acıkmışızki fotoğraf çekmek aklımıza bile gelmedi gelen yemekleri hemen tükettik neyseki Ayten ustanın internet sitesinde fotoğrafları mevcutmuş.. Benzin istasyonu içerisinde bir mekan olmasına rağmen mekan güzel, yemekler çok lezzetli tavsiye ederim Ödediğimiz fiyat ise 69 TL

http://www.aytenusta.com.tr/#!/page_Portfolio













































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder